27 Aralık 2015 Pazar

MİMARİDE RENK

  


ESKİ YUNAN tapınaklarının aslen çok renkli oldukları bilinen bir gerçektir. Zamanın yıpratıcı etkisi sonucunda bu renklerin hepsi kaybolmuştur.

Eğer bir resim renklerini yitirirse bir sanat eseri olmaktan çıkar. Bu mimari için geçerli değildir. Çünkü yapı sanatı öncelikle biçimle ilgilidir.Mekanın bölünmesi ve biçimlendirilmesini ele alır. Mimaride renk,bir binanın karakterini vurgulamak, onun biçim ve malzemesine dikkati çekmek,onun bölünmelerini daha belirginleştirmek için kullanılır.

Malzeme ve renk arasında açıklanmaz bir bağlantı olduğu açıktır.Rengi bağımsız olarak algılarız.

Yapı malzemelerinin rengi doğa tarafından üretilmek yerine insan tarafından kontrol edilmeye başlandıktan sonra, mimari tasarımda yeni bir adım atılmıştır.

Renkler insanı aldatmak için kullanılmamışlar , daha çok sembol olarak kabul edilmişlerdir.

Renk hala sembolik olarak çeşitli biçimlerde kullanılır. Özel sinyal vve uyarı renkleri: okul ve üniforma renkleri ,kuküplere ve derneklere ait renkler vardır.

Belirli renkler erkekeksi veya kadınsı olarak yakıştırız..

Doğru kullanıldığında renk,bir binanın karakterini ve gözlemcide uyandırması istenen duyguları ifade edebilir

Kullanılan renge göre nesneler büyük ya da ufak, yakın ya da uzak , soüuk ya da sıcak görülebilir . Hataları gizlemek için rengin nasıl kullanılacağını konusunda sayısız kural ve ilke vardır.

Ayrıca neyin aşağıda neyin yukarıda olduğunu vurgulamak için kullanılabileceğini uzun uzadıya tanımlamıştır.

RENK MİMARIN BİR MESAJ VERMEK İÇİN KULLANABİLECEĞİ GÜÇLÜ BİR İFADE ARACI OLABİLİR !..

İnsan gözünün ayırt edebileceği binlerce renk tonu arasında, doğru birleşimde ve şekilde kullanıldığında güzel sayılmayacak çok az renk olacağı tüm sanatçılar tarafından bilinen bir gerçektir. bazı birleşimlerde ise çok çirkin görünmeyecek hiç bir renk yoktur ( bence tartışılır) 

-soğuk bir odayı sıcak renkler kullanarak renklendiririsek, o oda da sıcak bir oda algısı yaratabiliriz..







renk çemberi

MİMARİDE GÜN IŞIĞI

Mimar kütlelerin ve boşlukların boyutlarını kesinleştirebilir, binanın ne tarafa doğru yölendirileceğini tayin edebilir, yapı malzemelerini ve onları kullanış şekillerini belirleyebilir.
Tek kontrol edemediği gün ışığıdır. Gün ışığı sabahtan akşama günden güne hem yoğunluk hem renk bakımından farklılıklar göstererir. Böylesine kaprisli bir faktörle nasıl çalışır ? 

-Mimarinin yaşanmasıında ışık önemli bir rol oynar.

KENDİMİZİ, AYDINLATMA AÇISINDAN GRUPLANDIRABİLECEĞİMİZ ÜÇ TİP  MEKANLA SINIRLAYACAĞIZ


  1. Aydınlık açık mekan
  2. tepeden ışık alan mekan
  3. yan taraftan ışık alan (tipik) mekan


-Bir şeyi yeterince iyi göremezsek daha fazla ışık isteriz Oysa çoğu zaman bunun yeterli olmadığını görürüz. çünkü ışığın niceliğinde çok niteliği önemlidir.

-Eğer aydınlatılan cisim ,ışık yandan gelecek şekilde döndürülürse , hem üç boyutluluk hem de dokusal etki açısından iyi bir izlenim veren bir nokta bulunabilir.


  Tepeden aydınlatılan ve geri kalan kısmı tümüyle kapalı bir iç mekanın en güzel örneği Roma'daki Pantheon'dur


pantheon un bu muhteşem iç mekanı başka yapılarda farklı boyutlarda kopya edilmiştir. Fakat bu kopyalarda, özellikle tepedeki açıklık genişletildiğinde ya da duvara yeni açıklıklar eklendiğinde mekandaki tüm denge ve uyum bozulmuştur.


 Modern mimarların en sık karşılaştığı problemlerden biri de geniş bir mekanın değişik kısımlarının iyi ve eşit şekilde aydınlatılmasıdır. Yandan aydınlatma tek başına iyi bir sonuç vermez, çünkü böyle gelen ışık mekanın içine fazla nüfuz etmez. Çözüm, odanın her bölümünü kusursuz şekilde aydınlatan şed çatılardır.

Yandan aydınlatma yönteminin en önemli örneği eski Hollanda evleridir. Hollanda'da toprağın özel fiziksel şartları alışılmışın dışında bir yapı türünün doğmasına sebep olmuştur. Yaşama mekanına yeterli ışığın girmesini sağlamak amacıyla kalkan duvarın alt kısmına birçok büyük pencere yerleştirilmişti. Yan duvarlar komşu evlerle paylaşıldığı için onlarda açıklık yapılamazdı. Bu yüzden ışık sadece ön ve arka cephelerden giriyordu.
 
-bazı şehirlerde evlerin üst katlarının sokağa doğru genişlemesi toprağın ne kadar pahalı olduğunu açıkça gösterir.

16 yydan kalma evler, Hollanda.Geniş pencere yüzeyleri üstte sabit camlardan, altta ise  ağaç kepenklerinden oluşmuştur.




modern mimarların sık sık karşılaştığı problemlerden biri de geniş bir mekanın değişik kısımlarının iyi ve eşit şekilde aydınlatılmasdır. Dam penceresi kullanmak o kadar iyi değildir. tepeden gelen ışık dağınık olduğu için biçimleri ve dokuları açık ve kolayca görebilmek için gereken gölgeleri yaratamaz . daha iyi olmasına rağmen yandan aydınlatma da tek başına tatmin edici bir sonuç vermez ,çünkü böyle gelen ışık mekanın içine fazla nüfuz etmez . çözüm, odanın her bölümünü kusursuz şekilde aydınlatan ŞED çatılar.

belirgin yoğunlukta bir ışık, yani tek ya da bir kaç kaynaktan çıkarak aynı yönde düşen ışık, biçim ve dokuyu en iyi gösterir. Aynı zamanda odanın kapalı bir bütün olma özelliğini daha belirgineştirir. Işık tek başına , çevresi kapalı bir hacim etkisi yaratabilir.

Kapalılık yerine açıklık etkisi yaratmak istiyorsanız, yoğun ışık kullanamazsınız. Frank Lloyd Wright, daha mesleğinin başında bunu fark etmişti.



Le Corbusier: Ronchamps'taki Kilise




Günümüzde bir çok evde herhangi bir sanatsal amacı olmadan her yönden gelen ışık, karışık bir kamaşma oluşturmaktan başka bir işe yaramaz.

Ronchamp ta dolaylı aydınlatmaya dayanan ve mantıktan çok, duygulara hitap eden loş bir iç mekan oluşturmuştur.biçimler hiç bir zaman belirginleşmez.
Bu olağan üstü tapınakta Le Courbiser mimariye yeni bir katkıda bulunmuş ve gün ışığının sanatçılar için ne kadar üstün bir ifade aracı olduğunu çarpıcı bir şekilde göstermiştir.

ORANTI

zihin aynı zamanda örüntülerde matamatiksel ve geometrik ilişkiler ya da orantılar bulmaya da çalışır. 
eskiler insan biçiminin tanrıların biçimine dayandığına inandıkları için, evrensel  ve tanrısal geometri ve orantılı ilişkilerin insan bedeninin orantılarında da gözlemlenebileceğine de inanıyorlardı. Vitruvius göbeği merkez alarak insan bedeninin uzantılarının, geometrik şekillerin en temeli ve ideali olan bir kare ve bir dairenin kenarlarında yer alışını betimler.


   


yunanlılar tarafından kullanılan orantısal sistem:

2x+1=x   çephelerde 6 , uzun yan kenarlarda  sütün
                 ya da 17 e 8 


ALTIN ORAN (ALTIN KESİT)

Yunan ve Klasik mimarlıkla en çok ilişkilendirilen orantı sistemi. Genel olarak iki eşit olmayan parçanın ilişkisi olarak betimlenebilen bu orantılamada, küçük parçanın büyük parçaya oranı büyük parçanın bütüne oranına eşit olmalıdır 

a.küçük parça    b.büyük parça 

a\b = b\ a+b

  



    

     ÖLÇEK


Mimarlık (peyzaj mimarisi dahil) görsel sanatların en büyüğü ve en kapsamlısıdır. Kullanıcı tarafından karşılaşılan güçlüklerden biri yapının boyutunu belirlemektir, bir yapının boyutunu belirlerken karşılaştırma ölçümüz kendi boyutumuzdur.ortalama insan boyutuna göre bir yapının büyüklüğüne onun ölçeği denir 

-21.yy oratsındaki Uluslararası modernizmin süssüz, endüstriyel anlayıştan esinlenmiş mimarisinin içsel sorunlarından biri mimari yapıların ipuçlarından yoksun oluşuydu. mimarlar yüzyıllarca görsel ipuçları sağlamış olan detayları yok etmekten gururluydular.


fibonacci sayı dizisi

 

ENDÜSTRİ ÜRÜN TASARIMINDA GESTALT TEORİSİ UYGULAMASI

Gestalt teorisinine göre, bütün pek çok farklı öğeden oluşur,bununla beraber bu öğelerin her biri bütünü yansıtmaz.Bir endüstriyel tasarımında , çoğu zaman farklı öğelerin bir araya gelmesinden meydana gelir .Burada amaç, öğelerin bir araya gelerek anlamlı bir bütün yaratmasıdır. Bir tasarımın başarısı,ürünün tasarladığı b,ç,mde algılanabilmesi ile ölçülebilir. Bu doğrultuda Gestalt teorisi prensiplerinin ,tasarımcı tarafından tasarlama süreci içerisine dahil edilmesi,hem yapılan tasarımın benzerlerinden farklılaşmasını sağlayacak hem de son kullanıcının ürünü okumasını kolaylaştıracaktır.


            ALGISAL ÖRGÜTLEME YASALARI


1.Şekil Zemin (figür-fon) İlişkisiBütün algılamalarda bir şekil ve zemin ilişkisi vardır. Şekil, bireyin dikkatinin odaklandığı şeydir. Zemin ise şeklin gerisinde kalan dikkat edilmeyen şeydir. Şekil zeminden daha dikkat çekici özelliklere sahiptir. Bazı durumlarda şekil ile zemin yer değiştirebilir.


2.Yakınlık Yasası Organizma birbirine yakın olan nesneleri gruplandırarak algılama eğilimindedir



3.Benzerlik Yasası: Aynı büyüklük, şekil ve kalitedeki nesneler birbirinden farklı olarak değiş, bir grup olarak gözlenirler.

       

                                            7


4.Tamamlama Yasası:  Gestalt kuramına göre tamamlanmamış görüntüler tamammış gibi algılanmakta ve anımsanmaktadır.
Bu doğal eğilimin yanı sıra insanlar tamamlanmamış yaşantılarını, tamamlanmış olanlardan daha önce ve daha net bir şekilde anımsama eğilimindedir. Bu eğilime “Zeigarnik etkisi” adı verilir.


                            
                        



4.Devamlılık (Süreklilik) Yasası: Aynı yönde giden noktalar, çizgiler vb. birlikte gruplandırılarak algılanır. Algısal alanımızda bulunan ve aynı yönde giden birimler birbirleriyle ilişkili görünür. Bu algısal eğilimin adı sürekliliktir. Süreklilik yasası, ani değişikliklerden çok, düz giden sürekliliği algılamaya yöneldiğimizi ifade etmektedir.




5.Basitlik Yasası: Diğer unsurlar eşit olduğu takdirde birey, daha düzenli ve basit olan nesne ve şekilleri algılama eğilimindedir. Basit ve düzenli bir biçimde organize edilmiş figürleri algılama eğilimindeyiz. Algılamalarımız düzenli, simetrik, düzgün olan iyi bir biçime doğrudur.
6.Pragnanz Yasası: Her psikolojik örgütlenme “iyi biçim, iyi şekil, iyi bütün” olma eğilimidir. Bir başka deyişler; Her psikolojik oalyın basit, anlamlı ve tam olma eğilimini ifade etmektedir. Pragnanz yasası bir DENGE  yasasıdır



                                                 



            
             GESTALT ALGI TEORİSİ

Gestalt teorisi temelinde bir psikoloji teorisi gibi görünse de görsel algılamanın nasıl gerçekleştiğini, bu gerçekleşme sürecinde nelerin etkili olduğu, içerden ve dışardan bu süreci nasıl etkiledklerini açıklamaya odaklanmıştır. Klasik psikolojideki algılamanın parçacılığına karşılık olarak Gestalt teorisi yapı başlığı altında bütüncül bir ilkeyi ortaya koyar.

''İNSANLAR NESNELERİN BÜTÜN OLARAK NASIL ALGILAR VE YAŞANTILAR ? ''



Gestalt teorisine göre bütün parçalardan oluşur, ancak parçalar tek tek büütünü yansıtmazlar, belirlemezler, tersine bu parçalar bütünün özelliğine göre belirlenirler.

-eğer bir melodiyi tanıyorsak bu , onu oluşturan notalardan her birini öğrenip aklımızda tuttuğumuzdan değil, notalar arası harmoniyi, melodiyi veren yapıyı belleğimizde tuttuğumuzdandır.




Endüstri Ürünleri Tasarımında Gestalt teorisi:

Endüstriyel olarak ürünlerin,insan ve insan gruplarının ihtiyaçlarına uyarlaması sürecidir.Bu süreç, birbiri ile ilişkili ve bir çok disiplin ile ortak çalışmayı gerektiren bir eylem dizisidir. Endüstiriyel Tasarımcılar, insan ve insan gruplarının yaşam çevreleri ve kllandıkları nesneler ile olan fizyolojik ve psikolojik ilişkilerini incelerler .İncemeleri sonucunda oluşturdukları konseptleri, kullanıcı ihtiyaçları ve üretim teknolojileri doğrultusunda geliştirerek ,endüstriyel olarak üretilebilecek yeni ürünler tasarlarlar.





Alıntı yaptığım sayfa:

http://handegrafik.blogspot.com.tr/2013/03/gestalt-kuram_27.html



26 Aralık 2015 Cumartesi

BİR TASARIM MODELİ OLARAK MİMARLIK

             'dört duvar ve bir damdan daha FAZLASI! '

 MİMARİ YAPI,BELLİ BİR BİÇİM VERİLMİŞ MEKANDIR

HER MİMARİ YAPI MADDE, BİÇİM VE EREKSELLİĞE DAYALI ÖZGÜN BİR DİLİ, BAŞKA BİR DEYİŞLE, SEMANTİK BİR YAPIYI İFADE EDER.

-BİR NESNENİN GÜZELLİĞİ ONUN YALINLIĞIDIR

mimari yapılar pratik yaşamın içine girdiklerinde, yaşamın diğer nesneleri gibi sürekli değişirler, VAROLURLAR VE YOK OLURLAR !

-BİR YAPI ÖZGÜN BİR YAPI MEKAN-BİÇİM İLGİSİNİ ORTAYA KOYABİLİR. O ZAMAN SIRADAN BİR YAPI OLUR, BÖYLE BİR YAPI SANATSAL BİR MİMARİ TASARIMI GÖSTERİR VE ADINA SANAT YAPITI DENİR.

-BİR KÜLTÜR VE SANAT VARLIĞI OLAN MİMARİ YAPI AYNI ZAMANDA İŞLEVSEL BİR VARLIKTIR . DOLAYISIYLA, SANAT FELSEFESİ AÇISINDAN MİMARLIĞIN ZAMANLA İLGİSİ İKİ YÖNLÜDÜR 

-KÜLTÜR VARLIĞI OLARAK AŞKIN ZAMANSALLIĞI

-GERÇEK


güzelliği sağlayan bir diğer etken ahenktir. vitruvivus, 'öğelerin ayarlamalarındaki güzellik ve uygunluktur. bu da bir yapıtın öğeleri,genişliklerine uygun bir yükseklikte, uzunluklarına uygun bir genişlikte , kısacası tümüyle bakışımlı olduğu zaman gerçekleşir.


MİMARIN HEDEFİ
-işlevsellik
-sağlamlık
-güzellik (ahenk,düzen,simetri''uygunluk'')

ifade biçimleri

-yer planı
-görünüş
-persfektift


-Mimarlık yapılamaz, mimarlık doğar.

wright, mimarlığı şiire ve mimarı şaire benzeterek, yüzyıllardır şiirde bir kural olark yaşayan ' şair,şair olarak doğmalıdır' sözünü mimara uygular!


BİR MİMARİ YAPI BİR KÜLTÜR VARLIĞI OLARAK GÖRÜLDÜĞÜNDE, TARİHSELLİK ONUN TEMEL BİR KATEGORİSİ OLARAK ORTAYA ÇIKAR 



VİLLA SAVOYE ( LE COURBİSER) HER YERDE KARŞIMA ÇIKAN MİMARİ ESER VE MİMAR 



MİMARIN EĞİTİMİ

  1. mimar eğitilmeli
  2. kalemi güçlü olmalı
  3. geometri öğrenimi görmeli
  4. iyi tarih bilmeli
  5. filozofları iyi gözlemlemeli ve çözümlemeli
  6. müzikten anlamalı
  7. biraz tıp bilgisi bulunmalı
  8. hukukçuların düşüncelerini bilmeli
  9. yıldızbilim ve göklerin kuramı ile tanışıklığı olmalı
  10. çizim bilgisi olmalı

bilim olmadan el becerisi kazanmayı amaçlayan mimarlar hiç bir zaman emeklerinin karşılığı olan nüfuzlu bir konuma ulaşamamışlar, diğer yandan yalnız kuram ve bilime güvenenler de kesinlikle özün kendisini değil, gölgesini kovalamışlardır.( bu cümle dikkatimi  en çok çeken bölüm olarak görüyorum)


tasarım ve mimariyi ne için yapmalıyım? 
-saygınlık, para, güç
-keşfetmek, tanımak ve sevmek, sevmeye çalışmak keşfettiklerinle ?!


Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın.
Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın.
Aradığın şeyi Dünya’da arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın.
Dünya’da ki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz.

Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın. ” (Şems-i Tebrizi)  

'işin özüne nasıl ulaşılır' ? 

TASARIM VE YARATMA

 

                         TASARIM VE YARATMA

  • en baştan tasarım varlığın yaratma ile örtüştüğünü kabul ediyoruz. Bu nedenle,yaratma dediğimiz olayı çözümlemek anlamına gelir.
  • 'sanatçının ve el işçisinin ortaya koyduğu ürünleri, ister el becerisine dayalı ürünler ve isterse endüstri ürünleri olsun ,emprik duygusal dünyaya duygu ve düşüncelerin aktarılmasıyla meydana gelirler.'
  • 'her sanatın yaptığı bir poiesis'tir, her yaratan da poetes'tir
  • Yaratmak ,insanın doğa varlığına insansal bir katkısıdır.
  • İnsan, maddeye tinsel varlığını,duygu,düşünce ve hayal gücünü katarak maddeyi tinselleştirir. Böyle bir tinselleştirme, maddeye biçim verme anlamına gelir.



Acaba mesele yaratmak mı yoksa yaratılana vesile mi olmak. düşünmeden edemedim. okumak, öğrenmek, düşünmek gerekir!